15 Temmuz darbe girişiminden sonra firar eden 9'u general 288 muvazzaf askerden 60'ının, terör örgütü PKK'ya sığındıkları iddia edildi.
Sözcü gazetesi'nin haberine göre, darbe teşebbüsünün başarısız olduğunun anlaşılmasından sonra darbeci askerler kaçmanın yollarını aramaya başladı. İddiaya göre, 3 tuğgeneralin aralarında yer aldığı 60 askeri personel, Sikorsky helikopterler ile Silopi'ye gitti.
Firari darbeci askerlere, Gölbaşı'ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığı Karargahı'nı ele geçirmek istediği sırada kahraman Astsubay Ömer Halisdemir tarafından alnından vurulan Özel Kuvvetler Birinci Tugay Komutanı Tuğgeneral Semih Terzi'ye bağlı, Silopi'deki Özel Kuvvetler Harekat Üssü'ndeki FETÖ'cü unsurların yardım ettiği iddia edildi. FETÖ'cü ekibin çeşitli birliklerden kaçarak Silopi'ye gelen 60 darbecinin, Habur Sınır Kapısı'ndan Kuzey Irak'a geçmesine aracılık ettiği öne sürüldü.
'ANA KAMPA GÖTÜRÜLDÜLER'
Habere göre, MİT ve Genelkurmay'ın tespitlerine göre, 3 tuğgeneral ile çeşitli rütbelerdeki darbeci askerler, Zaho'da PKK'lı teröristlerce karşılanıp Kandil'deki ana kampa götürüldü.
İstihbarat birimlerinin Kandil'deki PKK kampında saklanan 3 genaral ile üst rütbeli subayların kimliklerini de tespit ettiği öne sürüldü. Hainler arasında kurmay subayların da olması dikkat çekti. Firarilerin yakalanma ve iade edilme riski olmadığı için PKK'ya sığındığı belirlendi. Darbeci askerlerin örgütün temin edeceği sahte pasaportlar ile Avrupa ülkelerine geçmeyi planladığı yönünde istihbari bilgiler alındı.
28 Tem 2016
Askeri okuldan böyle atılmış: Fuhuş çetesi, pornografik CD...
Baskı, iftira ve komplolar nedeniyle 2010'da ikinci sınıftayken Deniz Harp Okulu'ndan ayrılmak zorunda kaldığını iddia eden Avşalak, kendilerine haksızlık yapanların cezalandırılmasını istiyor.
İyi bir subay olma hayaliyle başladığı Deniz Harp Okulu'ndan 2010'da Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensuplarının baskı, iftira ve komploları nedeniyle ayrılmak zorunda kalan Özlem Avşalak, o dönem "fuhuş çetesi"yle bağlantılı olmakla suçlandığını ve okuldan ayrılmaya zorlandığını belirtti.
Avşalak, yaptığı açıklamada, çocukluğundan beri babası gibi subay olma hayali kurduğunu ve 2008'de Deniz Harp Okuluna girdiğini söyledi. Deniz astsubay emeklisi olan babasına özendiğini dile getiren Avşalak, Deniz Harp Okulunda başarılı olmalarına karşın okul idarecilerince kendisine ve bazı öğrencilere çeşitli basit gerekçelerle ağır cezalar verilmeye başlandığını belirtti.
EVE PORNOGRAFİK CD GÖNDERDİLER
Çimlere bastığı, ayakkabı bağcıkları düzgün bağlanmadığı, bacak bacak üstüne attığı için cezalar almaya başladığını anlatan Avşalak, şöyle devam etti:
"Sadece bana değil, benim gibi birkaç kız arkadaşıma da benzer cezaları uyguladılar. En kötüsü ise yaz tatilinde bulunduğum bir dönemde İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden aradılar. Bir fuhuş çetesi ile bağlantılı olduğumu iddia ettiler. Emniyet'e gittiğimde beni çok aşağılık suçlarla itham ettiler. Fuhuş çetesi elebaşının bilgisayarında benim kişisel bilgilerim çıkmış. Beni Deniz Harp Okulu'ndan atmak için fuhuş çetesiyle bağlantılı olmakla suçlayarak istifa etmemi istediler. Harp Okuluna girerken okula verdiğimiz, dışarı çıkarılması yasak olan kimlik ve bütün özel bilgilerim bir dosya içinde Emniyet'te önüme konuldu. Dosyada psikolojimin iyi olmadığı gibi bilgilere yer verildi. Ailemin yaşadığı Kocaeli'deki evimize pornografik CD'ler gönderdiler. Bazı arkadaşlarımızı eşcinsel olmakla suçladılar, bazılarını ise bilgisayarlarında pornografik görüntüler var gerekçesiyle suçladılar.”
OKUL İDARECİLERİ TUTUKLANDI
Bunların yanı sıra fiziksel olarak da zulümlere maruz kaldıklarını aktaran Avşalak, kendilerine yağmur altında suyun içinde uzun süre şınav çektirildiğini, sürekli uzun koşular yaptırılıp süründürüldüklerini, 3 dakikada odasına gidip sivil kıyafet giyip gelmesini istediklerini ifade etti. Başarılı olan ancak kendilerinden olmayan öğrencileri çeşitli nedenlerle okuldan uzaklaştırdıklarına işaret eden Avşalak, dönemin komutanlarının kendilerine yakın öğrencileri bir yerlere getirmek için başarılı öğrencilerin gelecekleriyle oynadıklarını savundu. Avşalak, bu kişiler hakkında yaptıkları şikayetlerden sonuç alamadıklarına dikkati çekerek şunları söyledi: "FETÖ'nün darbe girişiminin ardından tutuklanan veya firarda olan subaylardan bazılarının bizim dönemimizdeki kadrolarda yer aldığını görünce hiç şaşırmadım. O zaman tahmin edebiliyorduk ancak hem ispatlayamıyor hem de ne yapacağımızı bilemiyorduk."
PİLOTAJ BÖLÜMÜNÜ KAZANDI
Özlem Avşalak, yaşadığı ağır psikolojik ve fiziksel zulümlerin ardından 2010'da ikinci sınıftayken okuldan ayrılma kararı aldığını aktararak bunun kendisine çok ağır geldiğini vurguladı. Deniz Harp Okulundan ayrıldıktan sonra ailesinin yanına dönüp üniversite sınavına hazırlandığını ve Türk Hava Kurumu Üniversitesi Pilotaj Bölümü'nü burslu kazandığını aktaran 26 yaşındaki Avşalak, yaklaşık bir ay sonra pilot olarak mezun olacağını ifade etti.
Avşalak, Deniz Harp Okuluna dönmek istemediğini ancak kendisi ve arkadaşlarına haksızlık yapanların cezasını çekmesini istediğini kaydetti.
AA
İyi bir subay olma hayaliyle başladığı Deniz Harp Okulu'ndan 2010'da Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensuplarının baskı, iftira ve komploları nedeniyle ayrılmak zorunda kalan Özlem Avşalak, o dönem "fuhuş çetesi"yle bağlantılı olmakla suçlandığını ve okuldan ayrılmaya zorlandığını belirtti.
Avşalak, yaptığı açıklamada, çocukluğundan beri babası gibi subay olma hayali kurduğunu ve 2008'de Deniz Harp Okuluna girdiğini söyledi. Deniz astsubay emeklisi olan babasına özendiğini dile getiren Avşalak, Deniz Harp Okulunda başarılı olmalarına karşın okul idarecilerince kendisine ve bazı öğrencilere çeşitli basit gerekçelerle ağır cezalar verilmeye başlandığını belirtti.
EVE PORNOGRAFİK CD GÖNDERDİLER
Çimlere bastığı, ayakkabı bağcıkları düzgün bağlanmadığı, bacak bacak üstüne attığı için cezalar almaya başladığını anlatan Avşalak, şöyle devam etti:
"Sadece bana değil, benim gibi birkaç kız arkadaşıma da benzer cezaları uyguladılar. En kötüsü ise yaz tatilinde bulunduğum bir dönemde İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden aradılar. Bir fuhuş çetesi ile bağlantılı olduğumu iddia ettiler. Emniyet'e gittiğimde beni çok aşağılık suçlarla itham ettiler. Fuhuş çetesi elebaşının bilgisayarında benim kişisel bilgilerim çıkmış. Beni Deniz Harp Okulu'ndan atmak için fuhuş çetesiyle bağlantılı olmakla suçlayarak istifa etmemi istediler. Harp Okuluna girerken okula verdiğimiz, dışarı çıkarılması yasak olan kimlik ve bütün özel bilgilerim bir dosya içinde Emniyet'te önüme konuldu. Dosyada psikolojimin iyi olmadığı gibi bilgilere yer verildi. Ailemin yaşadığı Kocaeli'deki evimize pornografik CD'ler gönderdiler. Bazı arkadaşlarımızı eşcinsel olmakla suçladılar, bazılarını ise bilgisayarlarında pornografik görüntüler var gerekçesiyle suçladılar.”
OKUL İDARECİLERİ TUTUKLANDI
Bunların yanı sıra fiziksel olarak da zulümlere maruz kaldıklarını aktaran Avşalak, kendilerine yağmur altında suyun içinde uzun süre şınav çektirildiğini, sürekli uzun koşular yaptırılıp süründürüldüklerini, 3 dakikada odasına gidip sivil kıyafet giyip gelmesini istediklerini ifade etti. Başarılı olan ancak kendilerinden olmayan öğrencileri çeşitli nedenlerle okuldan uzaklaştırdıklarına işaret eden Avşalak, dönemin komutanlarının kendilerine yakın öğrencileri bir yerlere getirmek için başarılı öğrencilerin gelecekleriyle oynadıklarını savundu. Avşalak, bu kişiler hakkında yaptıkları şikayetlerden sonuç alamadıklarına dikkati çekerek şunları söyledi: "FETÖ'nün darbe girişiminin ardından tutuklanan veya firarda olan subaylardan bazılarının bizim dönemimizdeki kadrolarda yer aldığını görünce hiç şaşırmadım. O zaman tahmin edebiliyorduk ancak hem ispatlayamıyor hem de ne yapacağımızı bilemiyorduk."
PİLOTAJ BÖLÜMÜNÜ KAZANDI
Özlem Avşalak, yaşadığı ağır psikolojik ve fiziksel zulümlerin ardından 2010'da ikinci sınıftayken okuldan ayrılma kararı aldığını aktararak bunun kendisine çok ağır geldiğini vurguladı. Deniz Harp Okulundan ayrıldıktan sonra ailesinin yanına dönüp üniversite sınavına hazırlandığını ve Türk Hava Kurumu Üniversitesi Pilotaj Bölümü'nü burslu kazandığını aktaran 26 yaşındaki Avşalak, yaklaşık bir ay sonra pilot olarak mezun olacağını ifade etti.
Avşalak, Deniz Harp Okuluna dönmek istemediğini ancak kendisi ve arkadaşlarına haksızlık yapanların cezasını çekmesini istediğini kaydetti.
AA
27 Tem 2016
Astsubayın vurduğu darbeci tuğgeneralin fotoğrafı!!
Astsubay Ömer Halisdemir'in alnından vurduğu darbeci Tuğgeneral Semih Terzi'nin fotoğrafı ortaya çıktı
.
Astsubay Ömer Halisdemir (Solda)
15 Temmuz kanlı darbe girişiminin kırılma anlarından birinin yaşandığı Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndaki (ÖKK) tarihi olayda Astsubay Ömer Halisdemir'in alnından vurduğu darbeci Tuğgeneral Semih Terzi'nin görüntüsü ortaya çıktı.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi gecesinde, Silopi'de Özel Kuvvetler Harekat Üssü Komutanlığında Özel Kuvvetler Harekat Komutanı olarak görev yaparken darbeye iştirak etmek amacıyla Ankara'ya gelen ve Özel Kuvvetler Komutanlığını ele geçirmeye çalıştığı sırada Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Halisdemir tarafından öldürülen Tuğgeneral Semih Terzi. (Üstte)
Astsubay Ömer Halisdemir (Solda)
15 Temmuz kanlı darbe girişiminin kırılma anlarından birinin yaşandığı Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndaki (ÖKK) tarihi olayda Astsubay Ömer Halisdemir'in alnından vurduğu darbeci Tuğgeneral Semih Terzi'nin görüntüsü ortaya çıktı.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi gecesinde, Silopi'de Özel Kuvvetler Harekat Üssü Komutanlığında Özel Kuvvetler Harekat Komutanı olarak görev yaparken darbeye iştirak etmek amacıyla Ankara'ya gelen ve Özel Kuvvetler Komutanlığını ele geçirmeye çalıştığı sırada Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Halisdemir tarafından öldürülen Tuğgeneral Semih Terzi. (Üstte)
22 Tem 2016
Cezaevindeki darbeciye selam veren astsubay gözaltına alındı!
Bursa'da, Fethullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimiyle ilgili tutuklanan İl Jandarma Komutanı Albay Yurdakul Akkuş'a, tutulduğu cezaevinde yanına giderek, asker selamı verip ihtiyacı olup olmadığını sorduğu öne sürülen astsubay, gözaltına alındı.
Bursa E Tipi Cezaevine konulan İl Jandarma Komutanı Albay Yurdakul Akkuş
Bursa H Tipi Cezaevi'nde görevli Astsubay Başçavuş M.Y, darbe girişimini sonrasında gözaltına alınan ve sorgulamasının ardından çıkarıldığı nöbetçi mahkemece tutuklanarak Bursa E Tipi Cezaevine konulan İl Jandarma Komutanı Albay Akkuş'un yanına gitti.
Astsubay M.Y, Albay Akkuş'a asker selamı verdi ve bir ihtiyacı olup olmadığını sordu.
Cezaevi görevlilerinin kendisini fark etmesinin ardından M.Y, söz konusu yerden ayrıldı.
Görevlilerin durumu polise bildirmesi üzerine astsubay M.Y, Bursa Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekiplerince gözaltına alındı.
Zanlının sorgulamasının ardından adliyeye sevk edileceği bildirildi.
Bursa E Tipi Cezaevine konulan İl Jandarma Komutanı Albay Yurdakul Akkuş
Bursa H Tipi Cezaevi'nde görevli Astsubay Başçavuş M.Y, darbe girişimini sonrasında gözaltına alınan ve sorgulamasının ardından çıkarıldığı nöbetçi mahkemece tutuklanarak Bursa E Tipi Cezaevine konulan İl Jandarma Komutanı Albay Akkuş'un yanına gitti.
Astsubay M.Y, Albay Akkuş'a asker selamı verdi ve bir ihtiyacı olup olmadığını sordu.
Cezaevi görevlilerinin kendisini fark etmesinin ardından M.Y, söz konusu yerden ayrıldı.
Görevlilerin durumu polise bildirmesi üzerine astsubay M.Y, Bursa Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekiplerince gözaltına alındı.
Zanlının sorgulamasının ardından adliyeye sevk edileceği bildirildi.
20 Tem 2016
Akar'ın yaveri Yarbay Levent Türkkan'ın son hali!
Anadolu Ajansı, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında gözaltına alınan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın yaveri Yarbay Levent Türkkan'ın son fotoğraflarını yayınladı.
Anadolu Ajansı, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında gözaltına alınan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın yaveri Yarbay Levent Türkkan'ın son fotoğraflarını yayınladı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın yaveri Yarbay Levent Türkkan, savcılık ifadesinde, 'Ben paralel yapı üyesiyim.' diyerek, Fetullah Gülen'e yıllarca gönüllü olarak hizmet ettiğini, bugüne kadar cemaatteki abilerine itaat ettiğini, onlar tarafından verilen emirlere bugüne kadar harfiyen riayet ettiğini itiraf etmişti.
İŞTE YAVER TÜRKKAN'IN İFADELERİNİN TAM METNİ
Cemaatte irtibat halinde olduğu kişilerin Murat, Selahattin ve Adil kod adlı şahıslar olduğunu aktaran Türkkan, şöyle devam etti:
"Bunlardan Murat'ın evini biliyorum. Konya yolu civarındadır, gösterebilirim. Diğerlerinin ve tamamının ne iş yaptıklarını ayrıca adres ve açık kimlik bilgilerini bilmiyorum. Bu abilerle Murat'ın evinde ayda bir ya da iki ayda bir rutin görüşmelerimi yapıyordum. Ben bugüne kadar Fetullah Gülen cemaatinin vatan haini olduğuna hiçbir zaman inanmamıştım. Sadece onların Allah rızası için çalıştıklarını düşünüyordum. Ancak darbe teşebbüsü ve sonrasında ne olduklarını anladım. Bu yapı ve bu yapıya mensup olanlar için vatan haini tabiri az gelir. Artık biliyorum ki bu yapı mensupları cani ruhlu kişilerdir. Fetullah Gülen'i bizzat hiç görmedim ancak söylediklerim onun için de geçerlidir."
Bursa Karacabey'den fakir bir çiftçi ailesinden geldiğini anlatan Türkkan, babasının yevmiye karşılığı çalıştığını, 5 kardeşin en küçüğü olduğunu söyledi.
Fetullah Gülen cemaatiyle ilk defa ortaokul döneminde tanıştığını belirten Türkkan, şunları kaydetti:
"O tarihlerde Bursa Cumhuriyet Lisesi Ortaokul kısmında okuyordum. İyi ve geleceği parlak bir öğrenciydim. Ortaokulda cemaatin abileriyle tanışmıştım. O tarihte Serdar, Musa kod adlı üniversite öğrencisi abiler vardı. Ben lisenin resmi pansiyonunda kalıyordum. Bu abiler pansiyona gidip geliyorlardı. Ben ve benim gibilere namaz kıldırıyorlardı. Sonra beni kendi cemaat evlerine götürmeye başladılar. Ben 5 yaşından beri subay olmayı hayal ediyordum. Ailem de beni bu şekilde kanalize ediyordu. Benim bu idealim cemaatin ekmeğine tuz biber oldu. Benim subay olmak istememe çok memnun oldular. 1989 yılında Işıklar Askeri Lisesi'nin sınavlarına girdim. Sınavı kendi bilgilerimle kazanacağımdan emindim, cemaatteki abilerim de emindi. Fakat yine de bana sınav olmadan önceki gece yarısı getirip soruları verdiler. Soruları Serdar abi getirmişti. Elinde bilgisayar çıktısı şeklinde sorular vardı. Şıkların üzerine cevaplar işaretlenmişti. Zaten bildiğim şeylerdi. Okudum, ezberledim. Bursa merkezde bir cemaat evinde bana bu soruları verdiler. Soruları benden başkalarına da verdiklerini değerlendiriyorum. Ancak kime verdiklerini isim isim bilmiyorum. Yıllar sonra Serdar ve Musa abilerle irtibatım kalmadı. Aradan zaman geçtiği için onların kimliklerinin tespitine ilişkin bilgi de veremem. Fakat fotoğraflarını görsem tanıyabilirim.
ABİLER İMA İLA NAMAZ KILMAYI ÖĞRETMİŞLERDİ
Bu şekilde askeri lise sınavlarını kazandım. Hatırladığım kadarıyla yüz küsuruncu olmuştum. Dereceye giremedim. Çünkü hatırladığım kadarıyla kasıtlı olarak soruların tamamını bana göstermemişlerdi. Işıklar Askeri Lisesi'ndeyken Serdar ve Musa abilerle görüşmeye devam ettim. Ayda bir kez görüşüyorduk. Genelde hafta sonu geliyorduk, namaz kılıyorduk, sohbet ediyorduk, Fetullah Gülen'in kitaplarını okuyorduk. Abilerim bana deşifre olmamak için askeri lisede tuvalette abdest almayı ve ima ile namaz kılmayı öğretmişlerdi. İma ile namazı istediğimiz yerde kılıyorduk. Namazı zihnen düşünüp dualarını içimden okuyordum."
TEK GÖREVİNİZ İFŞA OLMAMAK
Herhangi bir siyasi kanala yönlendirilmediğini, şu an itibarıyla da kemikleşmiş herhangi bir siyasi görüşünün bulunmadığını aktaran Türkkan, "Genelde AKP'ye oy verdim. Sandığın başına gittiğimde oyumu o dönemin koşullarına göre kullandım. Askeri lisedeyken önce iki yıl Serdar abi, sonrasında da Musa abi benimle ilgilenmişti. Askeri lise döneminde cemaatten abilerim bana herhangi bir görev vermediler. Ben de cemaat adına herhangi bir faaliyette bulunmadım. Tek göreviniz ifşa olmamak diye öğretiyorladı." ifadesini kullandı.
CEMAATLE AYLIK GÖRÜŞMELER YAPTIM
Türkkan, 1993 yılında askeri liseyi bitirince sınavsız doğrudan Kara Harp Okuluna kayıt yaptırdığını, bu şekilde Ankara'ya geldiğini, birinci sınıfta cemaatle arasında bir kopukluk olduğunu belirterek, "Açıkçası o tarihte bir müddet ben de kendimi sorguladım. O tarihte kız arkadaşlarım vardı. Bu duruma cemaatten abiler kızıyorlardı." diye konuştu.
Kara Harp Okulunda cemaatle ilgili herhangi bir faaliyette bulunmadığını savunan Türkkan, İstanbul, Trabzon, Diyarbakır, Lefkoşa, Kızıltepe ve en son Ankara'da görev yaptığını, kıtalarda sürdürdüğü görevler sırasında cemaatle aylık görüşmeler yaptığını, bulunduğu yere göre cemaatte irtibatta olduğu ağabeylerinin sürekli değiştiğini anlattı.
Bağlı bulunduğu ağabeylerinin asker olmadığını, hepsinin üniversite mezunu olduğunu ifade eden Türkkan, bu kişilerin mesleklerini hiçbir zaman sorgulamadıklarını belirterek, bu kişilerin, kendilerine "Bize sormayın, işinize bakın, dersinizi okuyun." dediklerini aktardı.
Hep Gemelkurmay Başkanı Orgeneral Hulisi Akar'ın en yakınındaydı (Ortada)
İLAHİ BİR KİMLİĞİ OLDUĞUNA İNANIYORDUM
Lise ve harp okulu dışında görev yaptığı yerlerdeki ağabeylerinin isimlerini hatırlamadığını, bu kişilerin kod adı kullandığını ancak gördüğünde bunları simalarından tanıyabileceğini dile getiren Türkkan, darbe girişi olayına kadar cemaati "Allah rızasını gözeten bir yapı" olarak gördüğünü, Fetullah Gülen'in de "ilahi bir kimliğinin bulunduğuna inandığını" ileri sürdü.
NECDET ÖZEL'İ SÜREKLİ DİNLİYORDUM
Türkkan, 2011 yılında, şu anda emekli olan bir albayın, kendisini, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'e, emir subayı yardımcılığı için önerdiğini belirterek, 2011-2015'te Genelkurmay Başkanı Özel'in emir subayı yardımcısı olarak çalıştığını, emir subayı emekli olunca kendisinin emir subayı olduğunu kaydetti.
DİNLEME CİHAZINI KOYUYORDUM
Genelkurmay'da emir subayı olduktan sonra cemaat yapılanması adına kendisine verilen örgütsel görevleri de yerine getirmeye başladığını anlatan Türkkan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Genelkurmay Başkanı Necdet Özel paşayı dinleme cihazıyla sürekli dinliyordum. İki boğum parmak ucu kadar radyo diye tabir edilen dinleme cihazını her gün paşanın odasına herhangi bir yere koyup akşam da çıkarken alıyordum. Kendi hafızası vardı. 10-15 saat ses kaydı alabilecek kapasitesi vardı. Murat abiden önceki ismini hatırlamadığım Türk Telekom'da çalışan abi cihazı bana verdi. Cihazı evinde vermişti. Evi İncek'te Alacaatlı tarafındaydı. Gitsem evini bulabilirim. Bana dinleme cihazını verip paşanın sesini kaydetmem talimatını verdi. Bana 'Sadece bilgi amaçlı dinleyeceğiz, bir şey olmayacak' dedi. Ben de sorgulamadım, cihazı aldım. Paşanın sesini her gün kaydettim. İki, üç cihaz vardı. Haftada bir dolan cihazı cemaat abime götürüp veriyordum. Boş olanları alıyordum. Ben hiçbir zaman kaydettiğim sesleri dinlemedim. Nitekim benim o cihazları bağlayıp dinleyeceğim teçhizatım da yoktu. Arada sırada Genelkurmay Başkanının odasında dinleme cihazı araması yapılıyordu. Doğal olarak ben bu aramanın ne zaman yapılacağını bildiğim için cihazı koymuyordum. Dinleme cihazıyla ilgili herhangi bir olumsuzluk yaşamadım. Bana verilen görevi harfiyen yaptım."
Bir şehit cenazesinde Yarbay Levent Türkkan dönemin Başbakanı Davutoğlu'nun hemen arkasında...
Türkkan, "Necdet Özel paşa döneminde iki yıl Hulusi Akar paşa, iki yıl da Yaşar Güler paşa Genelkurmay 2. Başkanlığı görevini yürütmüşlerdi. Her ikisinin de emir subayı arkadaşım olan Binbaşı Mehmet Akkurt'tu. Mehmet Akkurt da Fetullah Gülen cemaatinin bir mensubudur. Ses kayıtlarını onunla birlikte yaptık. O da isimlerini belirttiğim Genelkurmay 2. Başkanlarının odasına dinleme cihazı yerleştiriyordu. Onun cemaat abisinin kim olduğunu bilmiyordum. Şu anda Mehmet Akkurt'un nerede olduğunu, gözaltında olup olmadığını bilmiyorum. Darbeye teşebbüs günü onun görevi Genelkurmay 2. Başkanını etkisiz hale getirmekti. Tahminen silahlı kuvvetlerde ne olup bittiğini bilmek için cemaat bu paşaları dinliyordu." dedi.
Levent Türkkan, "Ben, Genelkurmay Başkanı değiştiğinde, Hulusi Akar'ın emir subayı olduğumda ses kaydı işini bıraktım. Murat abi bana emir subayı olduktan sonra 'Dinleme cihazını sen bırakmayacaksın' dedi. Birkaç ay sonra öğrendim ki aynı işi Serhat ve soyadını bilmediğim Şener isimli başçavuşlara yaptırmışlar. Serhat ve Şener başçavuşların ikisi de Hulusi Akar paşanın emir astsubaylarıydı." ifadesini kullandı. Türkkan, şöyle devam etti:
"Cemaatte kesin bir şekilde gizlilik ve ketumiyet vardır. Herkes kendi abisini bilir, gider dersini yapar, namazını kılar, sohbetini yapar, kendi işiyle ilgili verilen görevleri yapar, fazlasını bilmez ve sormaz. Benim şahsi kanaatim 1990'lı yıllardan bu yana sınavla okullardan gelen ve orduya alınan subayların yüzde 60-70'i cemaatçidir. Genelde cemaatçi olan subaylar kurmay subaylardır. Bu benim cemaatçi olarak tahminim. Somut bir delilim yoktur. Kesin cemaatçi olduklarını bildiğim Binbaşı Mehmet Akkurt, başçavuşlar Serhat ve Şener, Yüzbaşı Serdar Tekin, konut astsubayı başçavuş Veysel Tokmak, korumalardan Başçavuş Ömer Gürsel Çetin, Abdullah Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürü Ramazan Gözel, diğer özel kalem Hüseyin Hakan Öcal, Genelkurmay Başkanı Başdanışmanı Kurmay Albay Orhan Yıkılkan, Cumhurbaşkanı başyaveri Albay Ali Yazıcı, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı Muhsin Kutsi Barış, Genelkurmay 2. Başkanı eski koruması yüzbaşı Abdurrahim Aksoy, 2. Başkan Özel Kalem Müdürü Yarbay Bünyamin Tuner, onun yardımcısı binbaşı Recep, Personel Başkanlığında Şube Müdürü Albay Cemil, Korgeneral Mustafa Özsoy, Korgeneral Salih Ulusoy, Albay Muharrem Köse, personel dairesinde görevli Tuğgeneral Mehmet Partigöç adlı kişilerdir. Bunlar benim tahminime göre yüzde 99 cemaatçidir. Askerin içinde birini, diğerine abi olarak görevlendirmiyorlardı. Abilik, bizim gözümüzde cemaate bir üst görev değil, daha bilgili, kitap okuyan, dini bilgileri çok olan kişidir. Aynı zamanda görev verdiğini de gözardı etmemek gerekir. Örneğin ben, abilerin bana verdiği paşaları dinleme görevini yerine getirdim."
Anadolu Ajansı, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında gözaltına alınan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın yaveri Yarbay Levent Türkkan'ın son fotoğraflarını yayınladı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın yaveri Yarbay Levent Türkkan, savcılık ifadesinde, 'Ben paralel yapı üyesiyim.' diyerek, Fetullah Gülen'e yıllarca gönüllü olarak hizmet ettiğini, bugüne kadar cemaatteki abilerine itaat ettiğini, onlar tarafından verilen emirlere bugüne kadar harfiyen riayet ettiğini itiraf etmişti.
İŞTE YAVER TÜRKKAN'IN İFADELERİNİN TAM METNİ
Cemaatte irtibat halinde olduğu kişilerin Murat, Selahattin ve Adil kod adlı şahıslar olduğunu aktaran Türkkan, şöyle devam etti:
"Bunlardan Murat'ın evini biliyorum. Konya yolu civarındadır, gösterebilirim. Diğerlerinin ve tamamının ne iş yaptıklarını ayrıca adres ve açık kimlik bilgilerini bilmiyorum. Bu abilerle Murat'ın evinde ayda bir ya da iki ayda bir rutin görüşmelerimi yapıyordum. Ben bugüne kadar Fetullah Gülen cemaatinin vatan haini olduğuna hiçbir zaman inanmamıştım. Sadece onların Allah rızası için çalıştıklarını düşünüyordum. Ancak darbe teşebbüsü ve sonrasında ne olduklarını anladım. Bu yapı ve bu yapıya mensup olanlar için vatan haini tabiri az gelir. Artık biliyorum ki bu yapı mensupları cani ruhlu kişilerdir. Fetullah Gülen'i bizzat hiç görmedim ancak söylediklerim onun için de geçerlidir."
Bursa Karacabey'den fakir bir çiftçi ailesinden geldiğini anlatan Türkkan, babasının yevmiye karşılığı çalıştığını, 5 kardeşin en küçüğü olduğunu söyledi.
Fetullah Gülen cemaatiyle ilk defa ortaokul döneminde tanıştığını belirten Türkkan, şunları kaydetti:
"O tarihlerde Bursa Cumhuriyet Lisesi Ortaokul kısmında okuyordum. İyi ve geleceği parlak bir öğrenciydim. Ortaokulda cemaatin abileriyle tanışmıştım. O tarihte Serdar, Musa kod adlı üniversite öğrencisi abiler vardı. Ben lisenin resmi pansiyonunda kalıyordum. Bu abiler pansiyona gidip geliyorlardı. Ben ve benim gibilere namaz kıldırıyorlardı. Sonra beni kendi cemaat evlerine götürmeye başladılar. Ben 5 yaşından beri subay olmayı hayal ediyordum. Ailem de beni bu şekilde kanalize ediyordu. Benim bu idealim cemaatin ekmeğine tuz biber oldu. Benim subay olmak istememe çok memnun oldular. 1989 yılında Işıklar Askeri Lisesi'nin sınavlarına girdim. Sınavı kendi bilgilerimle kazanacağımdan emindim, cemaatteki abilerim de emindi. Fakat yine de bana sınav olmadan önceki gece yarısı getirip soruları verdiler. Soruları Serdar abi getirmişti. Elinde bilgisayar çıktısı şeklinde sorular vardı. Şıkların üzerine cevaplar işaretlenmişti. Zaten bildiğim şeylerdi. Okudum, ezberledim. Bursa merkezde bir cemaat evinde bana bu soruları verdiler. Soruları benden başkalarına da verdiklerini değerlendiriyorum. Ancak kime verdiklerini isim isim bilmiyorum. Yıllar sonra Serdar ve Musa abilerle irtibatım kalmadı. Aradan zaman geçtiği için onların kimliklerinin tespitine ilişkin bilgi de veremem. Fakat fotoğraflarını görsem tanıyabilirim.
ABİLER İMA İLA NAMAZ KILMAYI ÖĞRETMİŞLERDİ
Bu şekilde askeri lise sınavlarını kazandım. Hatırladığım kadarıyla yüz küsuruncu olmuştum. Dereceye giremedim. Çünkü hatırladığım kadarıyla kasıtlı olarak soruların tamamını bana göstermemişlerdi. Işıklar Askeri Lisesi'ndeyken Serdar ve Musa abilerle görüşmeye devam ettim. Ayda bir kez görüşüyorduk. Genelde hafta sonu geliyorduk, namaz kılıyorduk, sohbet ediyorduk, Fetullah Gülen'in kitaplarını okuyorduk. Abilerim bana deşifre olmamak için askeri lisede tuvalette abdest almayı ve ima ile namaz kılmayı öğretmişlerdi. İma ile namazı istediğimiz yerde kılıyorduk. Namazı zihnen düşünüp dualarını içimden okuyordum."
TEK GÖREVİNİZ İFŞA OLMAMAK
Herhangi bir siyasi kanala yönlendirilmediğini, şu an itibarıyla da kemikleşmiş herhangi bir siyasi görüşünün bulunmadığını aktaran Türkkan, "Genelde AKP'ye oy verdim. Sandığın başına gittiğimde oyumu o dönemin koşullarına göre kullandım. Askeri lisedeyken önce iki yıl Serdar abi, sonrasında da Musa abi benimle ilgilenmişti. Askeri lise döneminde cemaatten abilerim bana herhangi bir görev vermediler. Ben de cemaat adına herhangi bir faaliyette bulunmadım. Tek göreviniz ifşa olmamak diye öğretiyorladı." ifadesini kullandı.
CEMAATLE AYLIK GÖRÜŞMELER YAPTIM
Türkkan, 1993 yılında askeri liseyi bitirince sınavsız doğrudan Kara Harp Okuluna kayıt yaptırdığını, bu şekilde Ankara'ya geldiğini, birinci sınıfta cemaatle arasında bir kopukluk olduğunu belirterek, "Açıkçası o tarihte bir müddet ben de kendimi sorguladım. O tarihte kız arkadaşlarım vardı. Bu duruma cemaatten abiler kızıyorlardı." diye konuştu.
Kara Harp Okulunda cemaatle ilgili herhangi bir faaliyette bulunmadığını savunan Türkkan, İstanbul, Trabzon, Diyarbakır, Lefkoşa, Kızıltepe ve en son Ankara'da görev yaptığını, kıtalarda sürdürdüğü görevler sırasında cemaatle aylık görüşmeler yaptığını, bulunduğu yere göre cemaatte irtibatta olduğu ağabeylerinin sürekli değiştiğini anlattı.
Bağlı bulunduğu ağabeylerinin asker olmadığını, hepsinin üniversite mezunu olduğunu ifade eden Türkkan, bu kişilerin mesleklerini hiçbir zaman sorgulamadıklarını belirterek, bu kişilerin, kendilerine "Bize sormayın, işinize bakın, dersinizi okuyun." dediklerini aktardı.
Hep Gemelkurmay Başkanı Orgeneral Hulisi Akar'ın en yakınındaydı (Ortada)
İLAHİ BİR KİMLİĞİ OLDUĞUNA İNANIYORDUM
Lise ve harp okulu dışında görev yaptığı yerlerdeki ağabeylerinin isimlerini hatırlamadığını, bu kişilerin kod adı kullandığını ancak gördüğünde bunları simalarından tanıyabileceğini dile getiren Türkkan, darbe girişi olayına kadar cemaati "Allah rızasını gözeten bir yapı" olarak gördüğünü, Fetullah Gülen'in de "ilahi bir kimliğinin bulunduğuna inandığını" ileri sürdü.
NECDET ÖZEL'İ SÜREKLİ DİNLİYORDUM
Türkkan, 2011 yılında, şu anda emekli olan bir albayın, kendisini, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'e, emir subayı yardımcılığı için önerdiğini belirterek, 2011-2015'te Genelkurmay Başkanı Özel'in emir subayı yardımcısı olarak çalıştığını, emir subayı emekli olunca kendisinin emir subayı olduğunu kaydetti.
DİNLEME CİHAZINI KOYUYORDUM
Genelkurmay'da emir subayı olduktan sonra cemaat yapılanması adına kendisine verilen örgütsel görevleri de yerine getirmeye başladığını anlatan Türkkan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Genelkurmay Başkanı Necdet Özel paşayı dinleme cihazıyla sürekli dinliyordum. İki boğum parmak ucu kadar radyo diye tabir edilen dinleme cihazını her gün paşanın odasına herhangi bir yere koyup akşam da çıkarken alıyordum. Kendi hafızası vardı. 10-15 saat ses kaydı alabilecek kapasitesi vardı. Murat abiden önceki ismini hatırlamadığım Türk Telekom'da çalışan abi cihazı bana verdi. Cihazı evinde vermişti. Evi İncek'te Alacaatlı tarafındaydı. Gitsem evini bulabilirim. Bana dinleme cihazını verip paşanın sesini kaydetmem talimatını verdi. Bana 'Sadece bilgi amaçlı dinleyeceğiz, bir şey olmayacak' dedi. Ben de sorgulamadım, cihazı aldım. Paşanın sesini her gün kaydettim. İki, üç cihaz vardı. Haftada bir dolan cihazı cemaat abime götürüp veriyordum. Boş olanları alıyordum. Ben hiçbir zaman kaydettiğim sesleri dinlemedim. Nitekim benim o cihazları bağlayıp dinleyeceğim teçhizatım da yoktu. Arada sırada Genelkurmay Başkanının odasında dinleme cihazı araması yapılıyordu. Doğal olarak ben bu aramanın ne zaman yapılacağını bildiğim için cihazı koymuyordum. Dinleme cihazıyla ilgili herhangi bir olumsuzluk yaşamadım. Bana verilen görevi harfiyen yaptım."
Bir şehit cenazesinde Yarbay Levent Türkkan dönemin Başbakanı Davutoğlu'nun hemen arkasında...
Türkkan, "Necdet Özel paşa döneminde iki yıl Hulusi Akar paşa, iki yıl da Yaşar Güler paşa Genelkurmay 2. Başkanlığı görevini yürütmüşlerdi. Her ikisinin de emir subayı arkadaşım olan Binbaşı Mehmet Akkurt'tu. Mehmet Akkurt da Fetullah Gülen cemaatinin bir mensubudur. Ses kayıtlarını onunla birlikte yaptık. O da isimlerini belirttiğim Genelkurmay 2. Başkanlarının odasına dinleme cihazı yerleştiriyordu. Onun cemaat abisinin kim olduğunu bilmiyordum. Şu anda Mehmet Akkurt'un nerede olduğunu, gözaltında olup olmadığını bilmiyorum. Darbeye teşebbüs günü onun görevi Genelkurmay 2. Başkanını etkisiz hale getirmekti. Tahminen silahlı kuvvetlerde ne olup bittiğini bilmek için cemaat bu paşaları dinliyordu." dedi.
Levent Türkkan, "Ben, Genelkurmay Başkanı değiştiğinde, Hulusi Akar'ın emir subayı olduğumda ses kaydı işini bıraktım. Murat abi bana emir subayı olduktan sonra 'Dinleme cihazını sen bırakmayacaksın' dedi. Birkaç ay sonra öğrendim ki aynı işi Serhat ve soyadını bilmediğim Şener isimli başçavuşlara yaptırmışlar. Serhat ve Şener başçavuşların ikisi de Hulusi Akar paşanın emir astsubaylarıydı." ifadesini kullandı. Türkkan, şöyle devam etti:
"Cemaatte kesin bir şekilde gizlilik ve ketumiyet vardır. Herkes kendi abisini bilir, gider dersini yapar, namazını kılar, sohbetini yapar, kendi işiyle ilgili verilen görevleri yapar, fazlasını bilmez ve sormaz. Benim şahsi kanaatim 1990'lı yıllardan bu yana sınavla okullardan gelen ve orduya alınan subayların yüzde 60-70'i cemaatçidir. Genelde cemaatçi olan subaylar kurmay subaylardır. Bu benim cemaatçi olarak tahminim. Somut bir delilim yoktur. Kesin cemaatçi olduklarını bildiğim Binbaşı Mehmet Akkurt, başçavuşlar Serhat ve Şener, Yüzbaşı Serdar Tekin, konut astsubayı başçavuş Veysel Tokmak, korumalardan Başçavuş Ömer Gürsel Çetin, Abdullah Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürü Ramazan Gözel, diğer özel kalem Hüseyin Hakan Öcal, Genelkurmay Başkanı Başdanışmanı Kurmay Albay Orhan Yıkılkan, Cumhurbaşkanı başyaveri Albay Ali Yazıcı, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı Muhsin Kutsi Barış, Genelkurmay 2. Başkanı eski koruması yüzbaşı Abdurrahim Aksoy, 2. Başkan Özel Kalem Müdürü Yarbay Bünyamin Tuner, onun yardımcısı binbaşı Recep, Personel Başkanlığında Şube Müdürü Albay Cemil, Korgeneral Mustafa Özsoy, Korgeneral Salih Ulusoy, Albay Muharrem Köse, personel dairesinde görevli Tuğgeneral Mehmet Partigöç adlı kişilerdir. Bunlar benim tahminime göre yüzde 99 cemaatçidir. Askerin içinde birini, diğerine abi olarak görevlendirmiyorlardı. Abilik, bizim gözümüzde cemaate bir üst görev değil, daha bilgili, kitap okuyan, dini bilgileri çok olan kişidir. Aynı zamanda görev verdiğini de gözardı etmemek gerekir. Örneğin ben, abilerin bana verdiği paşaları dinleme görevini yerine getirdim."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)