ANASAYFA       SONDAKİKA       GÜNDEM       MAGAZİN       SİYASET      

9 Kas 2016

AB Türkiye Raportörü: İlişkileri dondurmak vereceğimiz tek yanıt!

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun, bugün Türkiye ile ilgili 'en olumsuz' İlerleme Raporu açıklanırken, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri, "İlişkileri dondurmak vereceğimiz tek yanıt" dedi. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Piri'ye jet tepki verirken, AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik de İlerleme Raporu'nu eleştirdi.

Avrupa Birliği'nin en olumsuz (AB) İlerleme Raporu bugün açıklandı. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri "İlişkileri dondurmak vereceğimiz tek yanıt" ifadelerini kullandı.

ÇAVUŞOĞLU: TEHDİTVARİ BİR ŞEKİLDE İLİŞKİLERİ SÜRDÜREMEZSİNİZ

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu konuya ilişkin, "Defalarca AB Türkiye'yi oyalarken, Türkiye'ye yönelik mesnetsiz suçlamalarda bulunurken, Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye'yi tam üye olarak istemiyorsanız bize net bir şekilde söyleyin bizi oyalamayın dedi. Bizimle böyle tehditvari bir şekilde ilişkilerinizi sürdüremezsiniz. Ne yapmak istiyorsanız kararınızı verin. Durdurmak istiyorsanız durdurun, sürdürmek istiyorsanız buna hazırız" ifadelerini kullandı.

BAKAN ÇELİK: AB, SADECE BİLDİRİ YAYINLAYAN BİR KURUMA DÖNÜŞTÜ
                   
Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Avrupa Komisyonu'nun yarın yayınlayacağı Türkiye İlerleme Raporu'na ilişkin basın toplantısı düzenledi
                 

Çelik'in açıklamasından satır başları şu şekilde:

"Avrupa Komisyonu'nun 2016 yılı Türkiye raporu bugün açıklandı. Türkiye için hazırlanan ilerleme raporlarının 19'uncusu. Bu eleştirileri doğal ve meşru karşılamak lazım. Bu eleştiriler doğru mudur ve eleştirilerin kalitesi önemlidir. Yapıcı eleştirilerin daha çok değerlendirmeye alınması gerektiğini düşünüyoruz. Yapıcı eleştiriler olursa biz bütün ülke raporlarını yararlanacağımız zeminler olarak değerlendiririz. Eğer objektif dille yazılmışsa biz her zaman bundan yararlandık. Bu raporun yayınlanmasının öncesinde de Komisyon nezdinde yoğun bir çaba sarf ettik objektif ve yapıcı olsun diye. Ancak ciddi bir şekilde objektif değerlendirmeden uzak bölümler var."

"Raporun son bir yıllık dönemi, dünya tarihinde eşi benzeri görülmedik konuların gündemde olduğu tartışmaların gündemde olduğu bir dönem olmuştur. Son bir yıl içinde pek çok terör örgütünün saldırısıyla karşı karşıya kaldık. FETÖ darbe girişimiyle darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. Bu AB için de yeni bir vizyon için bir fırsattı. Bunun iyi değerlendirilemediğini görüyoruz. Darbe girişimi sırasında Türk halkı demokrasiye sahip çıkma olarak birinci sınıf kaliteye sahip olduğunu göstermiştir."

"AB'nin nasıl bir vizyon ortaya koyacağı bakımından bu rapor çok önemliydi. Bu rapordan başka ülkeler içinde umut kaynağı olan değerlendirmeler ortaya çıkabilirdi. Ancak o güçlü perspektiften çok uzak bir AB var. Maalesef kurumların başında son derece yetersiz bazı kimseler var. AB yeterince gelecek perspektifi üreten bir kurum değil. Bu yılki raporun Türkiye'nin AB birlikteliğini pekiştiren bir tarafı olması çok önemliydi."

'AB SADECE BİLDİRİ YAYINLAYAN BİR KURUMA DÖNÜŞTÜ'

"AB sadece bildiri yayınlayan bir kuruma döndü. Bizim işimiz söz değil eylem, faaliyet üretmek. Yapıcı ve yol gösterici olmaktan uzak bir raporla karşı karşıyayız. Türkiye'yi doğru anlama konusunda pek çok değerlendirme eksikliği söz konusudur."

"AB'ye ait değerler hepimizin paylaştığı ortak değerledir. Bütün dünya açısından izlenmesi gereken bir birliktir. Karşımızdaki tablo, gerek vizyon, gerek siyasi pratiklerin üretilmesi bakımından yetersizdir. Bu rapor Türkiye AB ilişkilerine hizmet etmeyen bir yapıdadır. Katılım müzakerelerimizde nasıl ilerleyeceğimizi ifade etmeyen, blokajların arkasına saklayan, somut öneriler olmayan retorik bir düzeyde kalıyor. Siyasi pratikler konusunda yeterince ilerleme sağlayamıyorlar.

"Türkiye ile AB arasında çok daha yüksek düzeyde iş birliği olması gereken bir dönemden geçiyoruz. Kuşkusuz AB'den bu ilerleme raporunda FETÖ'nün darbe girişiminin kınanmasını olumlu değerlendiriyoruz. Anayasal kurumlara verilen desteği teşekkürler karşılıyoruz. FETÖ'ye yönelik yürütülen çok yönlü mücadelenin yeterince anlaşılamadığını ifade etmek isterim. Bu mücadeleyi sapık bir dini anlayış temelinde, Türkiye'nin hukuk düzenini ortadan kaldırmak isteyen bir yapıya karşı veriyoruz."

'ALDIĞIMIZ TEDBİRLERİN HEPSİ ORANTILI TEDBİRLERDİR'

"Aldığımız tedbirlerin hepsi orantılı tedbirlerdir. Bu doğru düzgün anlaşılamamıştır."

"FETÖ'nün bizim önümüze yargıçlar, gazeteciler gibi meşru kimlikler adı altında bir sorguya dönüştürülmesini kabul etmiyoruz. Nazileri geride bırakabilecek bir terör örgütüdür. Alınan tedbirlere ilişkin ifade edilen endişelerin hepsinin yersiz olduğunun altını çiziyoruz. Bunların hepsi evrensel hukuka uygundur."

"FETÖ'yle mücadeleden vazgeçilmesi kesinlikle söz konusu değildir. AB kurumlarına FETÖ'nün doğru anlaşılması için gayretlerimizi sürdüreceğiz. Bütün yükümlülüklerimize bağlıyız. Bunları kendi siyasal pratiklerimizin etkin bir unsuru olarak sürekli güncelliyoruz. Terörle mücadelemizin hukuka aykırı olduğunu kimse söyleyemez."

"Eğer hukukun üstünlüğü ilkesi söz konusuysa, eğer elimizdeki çerçeve belgesine baktığımızda hukukun üstünlüğüne birebir riayet ediyoruz."

'SON YILLARDAKİ REFORMLARDAN OLUMLU BAHSEDİLİYOR'

"Raporda son yıllardaki reformlardan genel olarak olumlu bahsediliyor. Bu raporun iyi tarafı. Biz kaliteli reform yapmakla her zaman doğru bir ilişki kurduk. Yargı bağımsızlığı ve ifade özgürlüğü gibi konularda gerçekçi olmayan tarafları var raporun. Türkiye özgürlük ekseninde çok ciddi reformlara imza attı. FETÖ gibi yapılar karşısında özgürlük-güvenlik dengesini daha da geliştirmesi konusunda teşvik etmelerini beklerdik."

"Önlerine belge koymamıza rağmen ifade özgürlüğü konusunda benzer bir yaklaşım üretiyorlar. Türkiye söz konusu olunca teleskop kullanmayı tercih ediyorlar. Dedik ki darbe girişiminden bir müddet önce bir profesör tv'de diyor ki albay olsaydım keşke ülkeme daha iyi hizmet ederim, yakında anlarsınız diyor. Bu ismi akademisyen olarak getirmeyin dedik. Başka FETÖ'ye yakın şahıs, Cumhurbaşkanını mutlaka yargılayacaklar, halkı sokağa davet etmesi doğru değildir diyor. Sakın bizim önümüze bu şahsı gazeteci olarak getirmeyin dedik. Gerçek akademisyen ve gazetecilere hakaret etmiş olursunuz bunu kabul etmeyiz dedik."

'ORANTISIZ GÜÇ İFADESİNİ KABUL ETMİYORUZ'

PKK ile mücadelede orantısız güç kullandığımıza dair ifadeyi kabul etmiyoruz.

"İfade özgürlüğü ve basın hürriyetinden bahsettiğinizde dünyanın hiçbir yeri bu konuda mükemmel değil. Biz bu konuda varoluşsal mücadele vermiş bir siyasi kadroyuz. Eğer Türkiye'de terör ve şiddeti öven kışkırtan söylemler karşısında AB bizim müsamaha göstermemiz gerektiğini söylüyorsa bu AİHM'e aykırıdır, saldırıdır."

"PKK terör örgütüyle ilgili ifadeler. PKK ile mücadelede orantısız güç kullanıldığı ifadesini kabul etmiyoruz. Bu ifade rapora nasıl girmişse, utanç kaynağıdır. 65 ülkenin uçağı, kara harekatı DAEŞ'e karşı mücadele ediyor. Çıksınlar rapor yayınlasınlar, bu unsurların orantısız davrandıklarına dair. Bu söz, PKK konusundaki kınamalarda, ama kelimesini kullanmadan cümle kuramayan AB kurumlarının vizyonsuzluğunun tescilidir. DEAŞ konusundaki hiçbir ama'ya tahammül edemiyorlar ve doğrudur. Ama PKK da DEAŞ kadar vahşi bir terör örgütüdür. AB içerisindeki bazı siyasetçilerin PKK terörünün tehlikesini anlama konusunda vizyonsuzlukları veya PKK'ya duydukları sempatiyi ortaya koymaktadır. Schulz Türkiye'ye gece gündüz eleştiri yöneltiyor. Neden AP'nin PKK sergileriyle ilgili herhangi bir açıklamasını duyamıyoruz Schulz'un? Bu açıklamaların doğrudan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ruhuna aykırı olduğunu ifade ediyorum. Türkiye'yle ilgili ilerleme raporunda PKK ile ilgili değerlendirmelerin hepsi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırıdır."

'BU CÜMLENİN ARKASINDAKİ MANTIĞI DA GÖRÜYORUZ'
"Bazı şehirlerde savaşa benzer koşullardan bahsediyorlar. Bu cümlenin arkasındaki mantığı da görüyoruz: Sanki Türkiye'de bir iç savaş varmış gibi ifade kullanılıyor. HDP sözcüsü de en son olaylarda bu sözü kullandı. Bu ilerleme raporu tarihe geçecek belgelerdir. PKK'nın resmi söylemlerinin raporda olması üzücüdür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine saldırıdır bu. AB hukuku PKK'yı açık bir şekilde terör örgütü olarak kabul etmektedir."

"HDP'li vekillerin tutuklanmasıyla ilgili objektif değerlendirme yapamıyorlar. Gözaltı kararları, dokunulmazlıkları kaldırılan bazı vekillerin terör propagandası yapması, kimilerinin doğrudan terör örgütüne destek vermesi, malzeme taşımanın içerisinde olması, halkın bazı kesimlerini ayaklanma için kışkırtan bunlar herkesin gözünün önünde olmuştur. Milletvekilliği makamına dönük, parlamentonun dokunulmazlığına dönük bir tavır yoktur. Teröre destek vardır."

"AB'den sık sık kaliteli siyasi çözüm sürecine dönüş deniyor. Türkiye'de çözüm süreci meselesi çok net bir biçimde askeri vesayetin ve yargı vesayetinin, bu PKK ve HDP içinde sabote edilmesine rağmen, AK Parti tarafından dirayetle uygulanmıştır. Biz bu süreçte, PKK'nın bu milletin tamamına düşmanlık yapacak şekilde hendekler kazıp silahlar durdurduğunu net bir biçimde gördük."

*****

WSJ: AB, MÜZAKERELERİ DONDURMAYI GÖRÜŞÜYOR
Bu arada Amerikan Wall Street Journal gazetesi ise dünkü haberinde, darbe girişimi sonrası hükümetin aldığı önlemler nedeniyle yaşanan gerginliği gerekçe göstererek, Avrupa Birliği’nin Türkiye ile müzakereleri dondurmayı görüştüğünü yazmıştı.

Haberde, “Başarısız 15 Temmuz darbe girişimi sonrası hükümetin aldığı önlemler tansiyonu yükseltirken, Avrupa Birliği, Türkiye ile 10 yılı aşkın süredir devam eden üyelik müzakerelerini dondurmayı mütalaa etmeye başladı” denildi.

Gazete, “AB’ye girmenin iki temel kriteri demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusundaki sıcak eleştiriler ortasında”, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile üst düzey AB yetkililerinin üyelik görüşmelerine devam etmenin gerekliliğini tartışır hale geldiğini öne sürdü.

'PAZARTESİ GÜNÜ MASAYA YATIRILACAK' İDDİASI

WSJ, 28 AB ülkesinin dışişleri bakanlarının Pazartesi günü Brüksel’de yapacakları toplantıda, Türkiye ile ilişkilerin ve müzakereleri dondurup dondurmama tartışmasının ilk kez masaya yatırılacağını yazdı.

Gazete, “Bununla birlikte, karlı mülteci anlaşmasını tehlikeye atacak ve Batı’nın IŞİD ile mücadelesi kritik bir noktaya gelmişken Ankara ile ipleri daha da fazla gerecek bu sert adımı (üyeliği dondurma) atıp atmama konusunda AB hükümetleri görüş ayrılığı içinde” dedi.

Haberde, komisyon başkanı Jean-Claude Juncker’in “Türkiye ile üyelik görüşmelerini dondurmak büyük bir dış politika hatası olacaktır” sözleri hatırlatıldı.

22 Eki 2015

AK Parti'den Kılıçdaroğlu'na tepki: O belgeleri açıklasın!


AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik gündeme dair açıklamalarda bulundu. Çelik, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na seslenerek "Ben belgeler gördüm büyük tavizler verilmiş dendikten sonra… Bu belgeleri size kim getirdi? Kim gösterdi. Bunların da açıklanması lazım. Neymiş bu belgeler, içinde ne yazıyormuş, altında kimin imzası varmış? Açıklasınlar görelim. Bunu açıklamamak da iddia edenin sorumsuzluğu olarak tarihe geçer." dedi.

İşte Ömer Çelik'in konuşmasından satır başları:
"Türkiye Esad’lı geçişe hazır gibisinden bir takım yorumlar çıktı. Türkiye’nin temel parametreleri açısından Suriye politikasında bir değişiklik yok. Değişim de yok zaten. Deniyor ki Türkiye Esad’lı bir geçiş dönemine razı oldu gibisinden bir takım haberler çıkıyor. En azından AK Parti hükümetleri tarafından ifade edilen şey şudur. Esad’ın kalıcı olduğu hiçbir formül makbül bir formül değildir. Eğer kast edilen şey, muhalefet ve rejimin tam mutabakatıyla ortaya çıkacak bir geçiş hükümeti söz konusu olursa rejim tarafından bu işe katılacak olanların herhangi bir katliamın içinde olmamış kişiler olması gerekiyor.

Meşru muhalefetle rejim hükümetinin kurulmasının tam mutabakatla ortaya çıkarsa, esad’ın üç ay altı ay içerisinde gitmesine dönük olarak Türkiye’nin kabul edebileceği bir formül düşünülmekteydi. Ama Esad’lı geçiş dediğinizde, Suriye’nin istikrarını barışını sağlayabileceğini düşünmek hayal olur. Halkının büyük çoğunluğunu katletmiş, ordu ve istihbarat faaliyeti içerisinde suriye’nin geleceğinde barışın kurulması söz konusu olamaz. Bu kalıcı da olamaz. Halkının büyük bir kesiminin ailelerine kast etmiş bir kişinin, bir gelecek inşa etmesi söz konusu değil. Dolayısıyla Türkiye’nin aradığı formül suriye halkının gerçek iradesini yansıtacak bir geçiş hükümetinin ortaya çıkması ve Esad’ın belli bir süre içerisinde Suriye’den ve yönetimden ayrılması şeklindedir. Bunu bir kalıcılık gibi göstermek, böylesi bir dış politika değişikliğinden bahsetmek söz konusu değil. Şimdi bakınız oraya dünyanın bütün büyük güçleri yerleştiler operasyon yapıyorlar.

Oradaki halkın değişik kesimlerinin bu operasyonların hedefi haline geldiğini, muhalefetin de zarar gördüğünü görüyoruz. Baştan beri Türkiye’nin altını çizdiği de budur. Hangi partiye oy verirlerse versinler Türkiye’nin demokasi gücünü göstermemiz gerekir. Etrafımızdaki ülkelerde insanlar sandığa gitmek için bu kadar büyük bedeller öderken, Türkiye’nin en büyük kazanımının demokrasimiz olduğunu altını her zaman çizmek gerektiğini ve bu seçimleri son derece sağlıklı biçimde gerçekleştirebilmemizin büyük bir başarı olduğunun altını çizmek için, ayrıca demokrasimizi daha güçlendirmek için katılımın yüksek olmasında büyük bir fayda var. gerek yurtdışında gerekse yurt içinde en yüksek düzeyde katılımın gerçekleşmesi için bir kere daha çağrı yapıyoruz.

SORU – CEVAP

-Suriye konusunda AK Parti’nin duruşu tavrı noktasında değerlendirmelerde bulundunuz. Önemli bir gelişme yaşandı. Esad ve Putin’in bir görüşmesi oldu. bu görüşmenin sonuçları neler olabilir? -Bir de Bülent Arınç’ın bazı açıklamaları oldu. “Sizden 400 vekil istemeyeceğim, oy dilenciliği yapmayacağım” dedi. Bu ayrışmanın işareti mi?

Nasıl yorumluyorsunuz?

Birincisi bu Rusya ziyaretinde ortaya çıkan tablo iki tür şeye işaret edebilir. Orada iç savaş başladığından beri Esad ilk defa Suriye topraklarının dışına çıkıyor. Ülkesine dönünceye kadar da Rusya duyurmadı. Bu Esad’ın kendi ülkesinde büyük katliam şebekesini yönetirken yurtdışına çıkabilmesi soru işareti olarak konulmalıdır.

İkincisi her zaman sorunun çözümü için, sadece askeri olmadığını biz de ifade ediyoruz. Fakat bu tip görüntülerden, bunlar Suriye’deki katliamın sona ermesine dönük olarak işlev üretecekse tabi ki son derece yararlı olur. Ama bunun tersine Esad’a meşruiyet görüntüsü verme sonuçları olursa, Esad tarafından bu şekilde kullanılmasına dönük çerçeve söz konusu olursa bu oradaki halkın meşru mücadelesine zarar vermiş olur. Sayın cumhurbaşkanımız da aradı Putin’den bilgi aldı. Burada söz konusu olan şudur. Kim ne derse desin her türlü siyasi çözümün aranması gereken birinci şartı bunun arkasında Suriye halkı var mıdır? Suriye halkının iradesini arkasına almaksızın Suriye geleceğini inşa etmesi mümkün olmaz. Aksi takdirde bu kadar kendi iradesini yönetime yansıtmak için bu kadar bedel ödemiş, bu kadar can vermiş bir halkın bundan sonra bir takım büyük devletler anlaştı diye buna razı olacağını düşünmek büyük bir hayal olur. Türkiye’de bizim en büyük arzularımızdan bir tanesi Türkiye’nin çağdaş bir anayasa yapmasıdır.

Yeni Türkiye’nin kimlik belgesi olacak en önemli unsurun, ekonomik demokratik gelişmeler çok önemli, ama tüm bunlar hukuki altyapı olmazsa ve anayasa noktasında biz çağdaş normlara kavuşmazsak… Gerekli hızı alabilmemiz için, muhakkak suretle yeni anayasa yapılması gerekiyor. Bu 400 vekil meselesi de gerek sayın cumhurbaşkanımız, gerek başbakanımız tarafından Türkiye’yi yeni bir anayasaya kavuşturma ve Türkiye’yi 7 Haziran sonrasındaki türbülanslardan koruma şeklinde temenninin ifadesi olarak söylenmiştir. Bu Türkiye ile ilgili gerek anayasa gerek anayasa konusunda iyi dileklerin ifadesidir. Bununla ilgili polemik söz konusuysa bunu söyleyen kişilere sorarsınız siz.

-Kılıçdaroğlu’nun belgeleri gördüm iddiaları için ne diyeceksiniz?

Bahçeli’nin 5’nci parti olacağı iddiası var. bunun için ne diyeceksiniz? İktidar her rejimde var, muhalefet ancak demokrasilerde var. Muhalefet dünyanın çağdaş demokrasilerinde, kendisini iktidar alternatifi olarak görür ve hatta gölge kabine kurar. Türkiye’nin bu kadar önemli meselesinde ben Oslo belgeleri gördüm, hükümet eziliyor diyen birisinin, ilk yapması gereken çıkmalı kamuoyunun önünde, bakın dönemin başbakanının imzası var, bu belgelerle şu sözler verilmiş demesi gerekir. Bunu ispat ettiği takdirde, hükümet ve altında imzası olanlar gereğini yapmalıdır. Ama bunu ispat edemiyorsa, bu kadar sorumluluk gerektiren bir itirafı ispat edemiyorsa da istifa etmelidir. Bunlar büyük meselelerdir. Türkiye 30 yıldır bu işlerle uğraşıyor. Her şeyi doğru yaptık da demiyoruz, yanlış yaptığımız işi de düzeltiriz. Ama bir tavizi verdiğimiz iddia ediliyorsa, açık çağrıda bulunuyoruz. Hemen bir saat, iki saat içinde bu belgeler nelermiş, altında kimin imzası varmış. Bunu açıklasınlar, biz gereğini yaparız. Bu kadar büyük iddiaların arkasından bir ispat söz konusu değilse de bu iddiaları öne süren kişilerin ne yapması gerektiğini vatandaşlarımızın takdirine bırakıyoruz. Ben belgeler gördüm büyük tavizler verilmiş dendikten sonra… Bu belgeleri size kim getirdi? Kim gösterdi. Bunların da açıklanması lazım. Neymiş bu belgeler, içinde ne yazıyormuş, altında kimin imzası varmış? Açıklasınlar görelim. Bunu açıklamamak da iddia edenin sorumsuzluğu olarak tarihe geçer. CHP’nin internet sitesinde pek çok rapor vardı. Hatta o günün şartları açısından Meclis’te ilk konuşmayı ben yapmıştım. Çok ileri ifadeler vardı. Ben CHP’nin sitesindeki ifadeleri dillendirdiğimde CHP sırasında tepki verdiler. Arkasından bu sizin hala internet sitenizde duruyor dediğimizde cevap verilmedi. biz bu konuda ne yaptığımızı biliyoruz.

BAHÇELİ’NİN 5’NCİ PARTİ İDDİASI…

Tabi şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız. 7 Haziran’da bir şekilde MHP tabanının iktidarın parçası olması gibi bir durum ortaya çıktı. Hayır siyaseti temelinde kurdu. Sayın bahçeli’den beklenen şudur. Siz ülkücülere, bir iktidar vaat edebiliyor musunuz? Yada kendi partinizle ilgili ne türlü gelecek ön görüyorsunuz? Bahçeli bunları hiç konuşmuyor. Sadece AK Parti ile ilgili konuşuyor. MHP’yi iktidar yapmak gibi bir iddiası yok. İktidar ortağı yapma gibi de bir iddiası yok. Bahçeli bir AK Parti analisti değil, köşe yazarı da değil. Bahçeli’den beklenen şudur MHP’nin geleceğiyle ilgili ne söylüyor? Onların iktidar olma arzularıyla ilgili ne söylüyor? MHP teşkilatları ne için çalışıyorlar, bahçeli bir şey söyleyebiliyor mu? Tek söylediği şey şu. Siz ne kadar çalışırsanız çalışın ben sizi iktidar ortağı yapmayacağım. Peki ne öneriyor beklenti olarak. Ne öneriyor? Bekleyin AK Parti’de bölünme olacak, beşinci parti ortaya çıkacak. Bunun adı siyasi falcılıktır. AK Parti bir bütün içinde yoluna devam edecek. Siyasi başkanların görevi, AK Parti’yle ilgili komplo teorileri üretmek değil kendi partilerinin geleceğiyle ilgili konuşmaktır.

Ankara saldırısından önce uyarı yazısı gönderildiği, eylemin ne şekilde yapılacağı, IŞİD’in sansasyonel eylem yapılacağı bilgisi verildiği görülüyor. Bir zafiyet söz konusu. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Bu bilgiyi teyit edemiyorum tabi. Fakat şöyle bir şey var, hem DAEŞ hem PKK hem de diğer örgütlerin bu tip sansasyonel eylem peşinde koşması, bir takım organizasyonlara dönük olarak bu zaten sık sık güncellenen uyarılar. Türkiye 30 yıldır PKK ile mücadele ediyor. Yeni tehditler olan DAEŞ gibi çok tehlikeli terör örgütleri bölgemizde, ülkemize sızma şeklindeki faaliyetleri biliniyor. Ama şundan kimsenin kuşkusu olmasın, bir zafiyet varsa mutlaka açığa alınır. Bazıları da açığa alındılar. Bu herhangi bir şekilde ört bas edilecek bir mesele değildir. Biz kendi açımızdan baktığımızda biz şuna inandık. Biz gücümüzü şeffaflıktan alıyoruz. Bu terör saldırısı hepimize yapılmıştır. Giden canlar hepimizin canıdır. Yapanlar, emri verenler, planlayanlar açısından… bununla ilgili titiz çalışmalar yürütülüyor. Zihnimizin belli adreslere sevk edilmesi konusunda yoğun propaganda faaliyeti içinde.

Biz burada PKK çıkarsa PKK, IŞİD çıkarsa IŞİD. Bazılarının ilk günden PKK yapmadı DAEŞ yapmadı. Bu tip tahterevalli açıklamalardan uzak durmak gerekir. Terör bir sektöre dönüşmüş durumdadır. Bizim bu son saldırılarda anladığımız, birden çok terör örgütünün ortak eylemiyle gerçekleşen saldırı olduğunu düşünüyoruz. Size geçmiş saldırılardan, bu saldırıyla ilgili değil. bir kişi mesela terör örgütlerine mensubiyeti PKK’ya girerek başlamış, daha sonra DAEŞ’in içerisine girmiş, en son eylem yapmaya kalkmış, aynı zamanda bu kişi bir yabancı devletin istihbarat teşkilatıyla bağlantılı.

Bu melez, kokteyl saldırının tam olarak açığa çıkması konusunda zihnimizi belli adreslere sevk edilmesi konusunda hassas olmamız lazım. Deniyor ki bunun arkasında şu var, AK Parti DAEŞ’in eylemlerine göz yumduğu için bunu açıklamaktan çekiniyor. Bunlara sormak gerekir, bu iddiayı gündeme getirenlerin DAEŞ’le mücadelesi yok. Bütün terör örgütleri bizim için eşittir. Bizim için dinimizi kirleten bir takım uygulamalara imza attığı için de bu örgütlere karşı durmanın özel bir hassasiyeti vardır.



Posta.comtr